13.09.2024

SEMERKANTLİ MUHADDİS DÂRİMÎ VE HADİS İLMİNE KATKİLARİ

Giriş

Hz. Peygamber’in (s.a) vefatından sonra, sahabe İslam’ı insanlara tebliğ etmek için gayret etmişler ve bu sayede gerçekleşen futuhatlar neticesinde İslam devletinin sınırları genişlemiş ve pek çok coğrafyaya ve ülkeye ulaşılmıştır. Nitekim sahâbe eliyle gerçekleşen bu fetihlerle hicretin on yedinci yılında Irak ve Suriye, yirminci yılında Mısır ve elli altıncı yılında da Semerkant İslam topraklarına katılmıştır. Semerkant’ın da içinde bulunduğu Mâverâunnehir bölgesine gerek fetih münasebetiyle ve gerekse fetihten sonra değişik zamanlarda birçok sahâbî uğramıştır. Hatta bazı sahâbîler, bu bölgelere yerleşmiş ve orada vefat etmişlerdir. Örneğin, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu, Hz. Hüseyin’in sütkardeşi ve Semerkant bölgesinde “şâh-ı zinde”[1] olarak anılan yapılar topluluğu içinde yer alan sahâbî Kusem b. Abbas (ö. 57/677), bu yörede vefat etmiştir[2]. O, Hz. Ali (ö. 40/661) şehit olduktan sonra bu beldeye gelmiş ve ölünceye kadar Semerkant halkına Yüce Allah’ın ve Hz. Peygamber’in mesajlarını ulaştırmıştır[3]. Bu durumu dikkate aldığımızda Semerkant’ın İslamlaşma sürecinin onunla birlikte başladığını söyleyebiliriz. Ancak hicri ilk asırda bu beldenin ilmî bir faaliyete sahne olduğunu söylemek pek mümkün görülmemektedir.[4] Çünkü hicri ilk asırlarda Semerkant, siyasî istikrarsızlıkların yaşandığı bir bölge olmuştur[5]. Bununla birlikte Semerkant’ta birçok âlim ve muhaddis yetişmiştir.[6] Bunlardan birisi de Semerkant’lı meşhur muhaddis Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî’dir (ö. 255/869). Dârimî, Abbâsî Devletinin en parlak ve güçlü devri kabul edilen Harûnürreşid döneminde doğmuş, gittikçe artarak altın çağına ulaşan bir devrede yaşamıştır. Yani onun hayatı Abbâsî siyasi ve tefekkûrî alanda ulaştığı en parlak dönemde geçmiştir.Hicri 750 tarihinde Seffâh (132/750) tarafından kurulan bu devlet, en yüksek mertebesine üçüncü halife Mehdî ve dokuzuncu Vâsık’ın idareleri arasında ulaşmıstır[7].

Dârimî’nin Hayatı

Dârimî, 181/ 797 senesinde Semerkant’ta dünyaya geldi. Doğumu daha sonra kendisinin de belirttiği gibi Abdullah b. Mubârek’in vefat ettiği yıla isabet etmektedir. Kaynaklar doğum tarihi hususunda ittifak halindedirler[8]. Hadis hafızı ve imamı olan Dârimî’nin ismi ve nesebi şöyledir:

Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman b. Fazl b. Behrâm b. Abdissamed’ir[9]. Bilinen nisbetlerinden biri Ebu Muhammed et-Temimî, diğeri ise ed-Dârimî es-Semerkandî’dir. Soyu ise “İbn Mâlik b. Hanzala b. Zeyd Menat b. Temim’dir[10]. Neseb kaydının tahlilinden künyesinin Ebû Muhammed, isminin Abdullah, babasının adının Abdurrahman olduğu anlaşılmaktadır. Babası hakkında belirtildiği gibi tanıtıcı bir bilgiye ulaşabilmiş değiliz. Ancak künyesinden Muhammed isimli bir oğlunun olduğu anlaşılmaktadır. Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman, İslâm aleminde ve muhaddisler arasında ed-Dârimî lakabıyla meşhur olmuştur. Bu lakap ona soyunun dayandığı kabileden dolayı verilmiştir. Dârimî’nin ilk tahsiline ne zaman başladığına dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Kendisinden hadis alan Buhârî (ö.256/870) Müslim (ö.261/875) gibi hadisciler göz önünde bulundurulup, onların ilk tahsillerini kendi şehir ve aile çevrelerinde yaptıklarına göre, Dârimî’nin de ilk tahsilini kendi şehir ve aile çevresinde ikmal etmiş olduğu söylenebilir[11].

Semerkant, Orta Asya’nın en büyük şehirlerinden olup, Maveraünnehir’in Soğd bölgesinde, bugün Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında yer alan Türkistan’ın Zerafşan eyaletinin merkezidir. Bir dağın kuzey eteğinde olup, bir ova kenarındadır. Denizden yüksekliği 670 km. dir[12].

Kaynaklardan Dârimî’nin hayatı incelendiğinde yaşayış olarak sade bir yaşayış içinde olduğu görülmektedir. İbadet ve zühdle dolu bir çevrede yetiştiği için umumiyetle bütün İslam büyükleri için nakledilen zühd ve takva gibi tebarüz ettirici vasıfları ve hareketleri Dârimî’de de görmek mümkündür. 

Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Dârimî, zühd ve takva sahibi, fakir bir zat idi. “Kendisine dünya arzedildiği halde kabul etmedi.”[13] Ömrünü doğruluğu, takvası, kanaatkarlığı ile devam ettirdi. Bu haliyle dillere destan oldu. Böylece diğer insanlara örnek bir yaşayış ve şahsiyet ortaya koydu.

Dârimî 255/868 yılında terviye günü Merv’de vefat etti[14]. Vefat ettiği ve defnedildiği günün tesbitinde muhtelif rivayetler vardır. Bir rivayete göre vefatı Zilhicce’nin 8. terviye ve perşembe günü, defni ise Arefe ve cuma günü olduğu[15], diğer rivayette ise vefatı Arefe ve perşembe günü, defni ise bayramın birinci günü (cuma) olduğu şeklindedir. Vefat ettiğinde 75 yaşında idi[16].

Talebesi Hafız Mekkî b. Muhammed b. Ahmed b. Mahan el-Behlî’de hocasının vefat rahinin 255 olduğunu, 256’dır diyenlerin hata ettiğini söylemiştir[17].

İshak b. Ahmed b. Halef, Dârimî’nin vefatı hususunda şöyle der: “Biz Muhammed b. İsmail el-Buharî’nin yanında idik. Buharî’ye Abdullah b. Abdurrahman’ın ölüm haberinin bulunduğu mektup geldi. Bunun üzerine başını eğdi. Sonra kaldırıp, istırca’ yaptı (İnna lillah ve inna ileyhi raciûn) okudu. Gözlerinden yaşlar yanaklarına doğru akmaya başladı. Buharî o güne kadar hadis içinde geçenler dışında hiç bir şiir söylememişken, zarurete binaen şu beyitler ağzından döküldü:

“Eğer arkaya kalırsan bütün dostların ölüm acılarını (görürsün) tadarsın 

Senin ölümün elbet de daha fecidir”[18].

Dârimî hadis çalışmaları için Horasan, Suriye, Irak, Mısır ve Hicaz’a seyahatler yapmıştır. Horasan’da bilhassa hadis ilmine büyük hizmetleride bulunmuş, hadis ilmini uzak diyarlardan toplamıştır[19].

Dârimî döneminin önemli üstadlarıyla görüşüp onlardan hadis alması hadis ilmîndeki dirayetinin en önemli belirtisidir. Sünen’inde hadis aldığı hocalarının sayısı 250 civarındadır. Bunlar gibi zamanının ünlü muhaddislerinden çok sayıda hadis alması muhaddisliğinin en güzel örneğini göstermektedir[20].

Dârimî’nin hocaları kadar talebeleri de çoktur. Bunların bir kısmının meşhur hadis imamları olması Dârimî’nin ilmî hüviyetini kanıtlamaktadır. Zira hadis tarihi içerisinde eserleri ve hizmetleri ile önemli bir mevkiye sahip olan Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî gibi büyük imamları onun talebeleri (kendisinden hadis alanlar) arasında görmekteyiz. Hadis ilminin önde gelen bu otorite ve velûd müellifleriyle birlikte, müellifimizin yakından tanınmasına yardımcı olacağı düşüncesi ile kaynaklarda geçen talebelerini veriyoruz[21].

Kütüb-i Hamse müellifi (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai) ile birlikte, Ahmed b. Hanbel, Cafer b. Muhammed Firyabî, Bakî b. Mahled, Ebû Hatim er-Razî, Abd b. Humeyd gibi devrinin meşhur muhaddislerinin Dârimî’nin talebeleri arasında zikredilmesi O‘nun hadis sahasında bir otorite olduğunu göstermektedir[22].

Dârimî’nin yaşadığı çağ siyasi bakımdan olduğu kadar, ilmi bakımdan da en üst seviyede olan bir devirdir. Bu dönem Abd b.Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce gibi muhaddislerin ve İmam-ı Şafiî, Ahmed b. Hanbel gibi fıkıhcıların yetiştiği dönemdir. Böyle bir devirde yetişerek kadılık rutbesini kazanmakla birlikte tefsir, fıkıh ve hadis sahalarında eser yazmış olması onun ilmi olgunluğunun en büyük delilidir.

Hadis İlmindeki Yeri

a) Kütüb-i Hamse müelliflerinin hocası oluşu 

Dârimî’nin ilmi bakımdan en üst seviyede olan bir devirde yaşaması ve böyle bir devirde Kütüb-i Hamse müelliflerinin hocası olması Dârimî’nin hadis ilmindeki dirayetini göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Kendisinden hadis rivayetinde bulunan Buhârî (Sahih’in dışındaki eserlerde) Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî o döneminin en meşhur muhaddisleridir. O dönemde bir çok muhaddis tenkit süzgecinden geçirilip kendilerinden hadis rivayet edilmezken Dârimî’nin sika olarak kabul edilip[23], kendisinden hadis rivayetinde bulunulması hadis ilminde ne kadar önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Tabiki bu mertebeye ulaşmak kolay değildir. Çünkü Kütüb-i Hamse müelliflerinin bir takım şartlarla hadis rivayetinde bulunmaları o şartların da Dârimî’de bulunması, ilmi dirayet ve mevsukiyet bakımından en az onlar kadar mümtaz şahsiyet olduğunu ortaya koymaktadır. 

b) Hadis Rivayetindeki Ehliyeti ve Ahlâkî Kişiliği

Dârimî üstün bir takva ve dini kişiliğe sahipti. Herkesin arzulayıp elde edemediği Semerkant kadılığı görevini önce kabul etmek istememişti. Daha sonra şiddetli baskılar sonucu kabul etmiş, sadece bir hüküm verdikten sonra istifa etmiş ise, üstün takva ve dindar bir kişiliğe sahip olması onu böyle yapmaya sevketmiştir. Alimler onun ahlaki kişiliği ve hadis rivayetindeki ehliyeti hususunda şu değerlendirmelerde bulunmuşlardır:

Muhammed b. Abdillah b. Numeyr “O ezberde ve vera’da (şüphelilerden sakınmada) bizden üstündür. Bu hususta O bizi geçti” dedi[24]

Muhammed b. İbrahim b. Mansûr eş-Şirazî’de “Dârimî aklı ve dindarlığı çok olan bir zattır. Hilm, zühd ve ibadeti darb-ı mesel haline geldi” demiştir[25].

İbn Ebi Hatim: “Babama Dârimî’den soruldu. O da sika, saduk olduğunu söyledi”[26].

Eserleri 

1- Müsned (Sünen): Hadis kitabı. Fıkhın muameleta dair kısımlarına taalluk eden hatisleri ihtiva eder. Bu kitap ileriki bölümlerde incelenecektir.

2- Et-Tefsir

3- Kitâbu’l-Câmî’[27]

Son iki eserde bugün ortada yoktur[28].

Keşfü’z-Zunûn da Hacı Halife, Sülâsiyyât’ının da olduğunu bildirmektedir[29].

Dârimî’nin Hadis İlmine Katkıları

Dârimî’nin Sünen adlı telif etmesi hadis ilmine en büyük katkıdır. Dârimî, bu dünyadan göçeli onbir asır gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen İslamî ilimlerde bilhassa hadis sahasında isminden sık sık bahsedilen bir alim olmuş ise, bunu Sünen ismi ile meşhur eserine borçludur.

Kendi ismiyle beraber müellifinin ismini de yüzyıllar boyunca zihinlerde taze ve yepyeni tutan ve alana katkı sunan bu eseri tanıtmaya çalışalım.

A) Sünen’i Yazma Sebebi

Dârimî bu eserini diğer eser yazan müellifler gibi bir ihtiyaca binaen veya hadis ilmine bir katkı olması ümidiyle yazmış olduğu muhtemeldir. Yazma sebebini tam belirtmemekle beraber Dârimî hakkında görüş ve fikir belirten alimlerin sözlerinden ve devrindeki hadis faaliyetlerinin şeklinden, eserini şu üç sebebe binaen yazdığını anlıyoruz:

1. Hadis/Sünnet’e Hizmet ve Katkı

Dârimî, Semerkant’ta hadis ve âsâr ilminin izhar ve canlandırması ile hadis sahasına büyük hizmet etmiştir. Ayrıca Horasan’da da aynı hizmete katkılarda bulunmuştur[30].

Alimlerden bir kısmının şu sözleri bunu ispatlamaktadır:

İbn Hibbân, Dârimî’nin hıfz ve vera ehli olduğunu belirttikten sonra bu hususta şöyle der:

“O Semerkant’ta Resûlullah’ın (s.a.) sünnet-i seniyyesinin yerleşip yayılmasında çok büyük yardımlarda bulunmuştur. Orada insanları sünnet-i seniyyeye davet etmiş, sünnete uymayanlara mani olmuştur”[31]. Muhammed b. İbrahim b. Mansûr b. İsmâil aynı şekilde Dârimî’nin Semerkant’ta hadis ve âsâr ilmini ortaya çıkardığını, hadis uydurmalarını bertaraf ettiğini bildirmektedir[32].

Hadis sahasına hizmet sözle (şifahi) olabildiği gibi, yazılı eserle de olabilir. İşte bu hizmeti göz önünde bulundurarak Dârimî Sünen’ini kaleme almış olabilir.

2. Ahkam Hadislerini Toplama Geleneğine Uymuş Olma

Hicri III. asrın ilk yarısından itibaren hadisçilerin, ahkam hadislerini toplamaya yöneldiğini görmekteyiz. Bunun neticesinde Dârimî de ahkam hadislerini toplama geleneğine katılmış ve Sünen adlı eserini kaleme almış olabilir.

Çünkü Kütüb-i Sitte’nin meşhur Sünen-i Erbea’sı (İbn Mâce, Ebû Davud, Tirmizî ve Nesâî) bu dönemde yazılmıştır. Dârimî’nin Sünen’inin plan ve tertip bakımından bu dönemde tasnif edilen sünenlerden farklı birtarafı yoktur. Bu yönüyle Dârimî bu müelliflerden etkilenmiş olabilir.

3- Hadislerini Toplama Geleneğine Uymuş Olma:

Siyasî, ekonomik, kültürel veya başka sebeplerle ortaya çıkan hadis uydurma faaliyetinin önüne geçmek için bir çok tedbirle birlikte Hicri I. asrın ikinci yarısından itibaren hadisçilerin, hadisleri tedvin etmeye yöneldiğini görmekteyiz. Bunun neticesinde pek çok muhaddis hadisleri toplama geleneğine katılmış ve çeşitli adlarda eserler sahih ve benezeri hadisleri toplayan telif etmişlerdir. Dârimî’nin bu geleneğe katıldığı sahih ve muteber bir hadis kitabı tasnif görülmektedir.

Bütün bunlarla birlikte Dârimî’nin hadis ilmine katkıları, tesiri ve etkisini onun telif ettiği eserinin hususiyetlerinde aramak gerekir. Eserinin en önemli hususiyetlerinden birisi, Sünen’in başındaki mukaddimesidir. Dârimî’nin Mukaddime’si hacmi, muhtevâsı ve yazıldığı dönem itibari ile hadis tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Elimize ulaşan temel hadis eserlerinden anlaşıldığına göre hadis tarihinde mukaddime yazma geleneği aynı dönemde yaşayan Dârimî ve Müslim ile başlamaktadır. Bildiğimiz kadarıyla Dârimî ve Müslim öncesi yazılan hadis eserleri içinde bu tarz mukaddime yazan yoktur. Dârimî ve Müslim’den başka İbn Mâce de Sünen’ine mukaddime yazmıştır. Bu mukaddimeler içerisinde Dârimî’nin Mukaddime’si hacmi ve muhtevâsı bakımından en geniş olanıdır. Mukaddime’de konu itibari ile ilk olarak Resûlullah’ın (a.s.) risâleti ve bunun temellendirilmesi, mucizeler, ilahî ihsan ve ikramlar, Resûlullah’ın (a.s.) bazı ahlâkî vasıfları ve şemâili, Resûlullah’a (a.s.) verilen bazı faziletler (üstünlükler) gibi konular yer almaktadır. Ardından sünnet, sünnetin önemi, sünnetin teşrîdeki yeri, sünnete ittibâ, sünnete karşı takınılan tavır ve sünnetin Kur’ân karşısındaki konumu gibi bazı konular işlenmektedir. Bunlardan başka hadis usûlüne dair bazı konulara da değinilmekte; hadis öğrenimi, hadisin manen ya da lâfzen rivâyeti, hadislerin yazımı ve râvilerin güvenilirliği meselelerine dair rivâyetler kaydedilmektedir. Ayrıca hüküm verme, ictihâd, kıyas, fetva verme, ehl-i re’y olma, ilmin ve âlimin önemi, ilmin hayata geçirilmesi gibi konulara dair rivâyetler zikredilmektedir[33]. Ayrıca Mukaddime’de ahiliye devri dediğimiz İslam öncesi dönemde Araplaın tatbikatlarına dair haberler dikkat çekmektedir.

Dârimî’nin bu eseri her ne kadar daha ziyade “sünen” ismiyle meşhur olmuşsa da muhteva bu tür eserlerden daha geniştir. O, bol evkûf ve maktû haberleriyle “musannef” türüne “Fezâilu’-Kur’ân” bölümüyle “câmî” türüne yaklaşan geniş bir muhtevaya sahiptir. Ona, ihtiva ettiği hadislerin hemen hemen tamamı “sened”leriyle verildikleri (isnad edildikleri) için, bir manasıyla “müsned” de denilebilir[34]. Dârimî’nin bu eserinin farklı isimlendirmelerle ifade edilmesi onun alanında izler bıraktığı ve katkılar sunduğunun alameti olarak görülebilir.

Dârimî’nin Sünen’iyle ilgili yapılan çalışmalar onun etkisi ve katkısı olarak görmek mümkündür. Bu bağlamda Sünen’nin şerhinin yapılması, yeni yeni baskılarla neşredilmesi, muhtevasıyla ilgili arastırmalar yapılması bunun göstergesi sayılabilir

Kitabın İsimlendirilmesi ve Tedkiki

Dârimî’nin kitabının ismi hususunda bir takım ihtilaflara şahid olmaktayız. Bazı alimler esere “Müsned” derken, bazı alimler “Sünen” ve bazı alimler de “Sahîh” demişlerdir. Ancak sünen olarak isimlendirme yaygındır.

Sünen hadis kitabını şöyle tarif etmek mümkündür: “Fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş ahlak hadislerini muhtevi kitaplardır”[35]. Sünen unvanını taşıyan eserler daha ziyade iman, ibadet, muamelat ve ukubat konularındaki hadisleri ihtiva etmektedirler.

Plan yönünden Dârimî’nin eseri sünen tarifine uymaktadır. Çünkü eseri tertip bakımından konulara göredir. Sünenlerin konuları olan ibadet (Kitabu’t-Tahare, Kitabu’s-Salat, Kitabu’z-Zekat, Kitabu’s-Savm, Kitabu’l Menasık vb.), muamelat (Kitabu’l-Buyu, Kitabu’l-Feraiz, Kitabu’l-Vesaya vb.), ukubât (Kitabu’l-Hudut, Kitabu’t-Diyat) ile ilgili bölümler Dârimî’nin eserinde mevcuttur. Sünenlerin konuları ihtiva etmesi yönüyle Dârimî’nin eseri sünen eserler kategorisine girer. Ancak sünenler fıkhi görüşle telif ve tasnif edildikleri için genellikle Hz. Peygamber’in (s.a) söz, fiil ve tekrirlerini bize nakleden merfu sünnet malzemesini ihtiva ederler. Mevkuf ve maktu haberlere pek yer vermezler[36]. Yani sahabe ve tabiunun kendilerine ait bulunan söz ve takrirlerine pek rastlanmaz. Lakin Dârimî’nin eserinde pek çok sayıda mevkuf ve maktu hadis vardır. İşte bu özelliğinden dolayı sünenlerin ihtiva ettiği hadislerin muhtevası dışına çıkmış bulunmaktadır. 

Dârimî ile İbn Mâce’nin Sünen’leinin Kütüb-i Sitte’ye dahil edilmesi hususunda alimlerin değişik görüşler ortaya koyduğunu görmekteyiz. Bazı alimler Dârimî’nin Sünen’ini Kütüb-i Sitte’nin altıncısı olmaya layık görürken, bazıları da İbn Mâce’yi tercih etmektedirler.

Dârimî’nin Sünen’i hakkında görüş bildirenler, zayıf ravilerinin daha az oluşu, rubaıyyatının çok oluşu, isnad-ı alilerinin oluşu, münker ve şaz hadislerinin nadir oluş ve Sulasiyyatı’nın çok oluşu gibi yönleriyle İbn Mâce’nin Sünen’inden üstün olduğu belirtmişlerdir. Bunların bir kısmına misaller gösterecek olursak mesele açıklığa kavuşaçaktır. 

Sünende Yer Alan Bölümlerin (Kitapların) Muhtevası Dârimî’nin Sünen’i bir mukaddime ile birlikte 23 kitaptan meydana gelmektedir. Dârimî’nin Sünen’i incelendiğinde Sünen’in, kendine özgü ve gerçekten kıymetli mukaddimesinin yanısıra taharetten vasıyyate kadar olan fıkhi bölümleri, fıkıh kitaplarındaki tertibe uygun biçimde yazıldığı görülür. Bu yönüyle eserin fıkıh kitabı hüviyetinde olduğunu hemen fark etmekteyiz. Eserdeki 23 kitabın sıralanışına göz attığımızda, eserin fıkıh kitabı biçiminde olduğu fikri iyice belirginleşecek, babları birer birer ele alınca da bu kanatımız iyice netleşecektir. Mesela ilk kitap olan Kitabu’t-Taharet’de; taharet, abdest, gusül, teyemmüm gibi konular verilir. Böylece kişinin namaz için ön hazırlıklar tamamlattırılmış,. namaz kılacak durama getirilmiş olur. Peşinden gelen kitapta ise namazın öğretimi yine aynı metod takip edilerek ele alınır.

Dârimî, eserinde 23 kitabın bablarını düzenlerken, hadislerin konularına göre yerleştirilmesine diğer sünen müellifleri gibi titiz davranmış, bir kitabın içine girebilecek hadisleri gelişi güzel o kitap içinde koymamış, bu hususta hassas davranmıştır. Bir hadis bir kaç konuyu ilgilendiriyorsa o hadisi değişik konularda bazan bölerek tekrar etmek suretiyle istifade etmiş, hadisleri fıkhi konuları dikate alarak hazırlamış ve onlar meselenin tedrici gelişmesine göre sıralanmıştır. Mesela; bir namaz kitabında namazla ilgili bablara baktığımız zaman karşımıza ilk önce namazın nasıl kılınacağı çıkmaz. İlk önce namazın farziyyeti, namazın fazileti ile ilgili hadisleri zirederek, namazın İslamdaki yerini tesbit eder. Daha sonra namazın sahih olması için gerekli şartlar verilir, böylece kişi namaza hazır hale getirilir. Daha sonra ise de namazla ilgili hususlar teferruatlı şekilde belirtilir. Bundan sonra ise farz namazın dışındaki namazlar verilir. Böylece konu bitirilmiş olur. Bu durum diğer kitaplarda da hemen hemen aynı şekilde görülmektedir. Kitapların muhtevası[37]

Sonuç. Zâhidlerin çokça bulunduğu bir çevrede yetişen Dârimî, yetmişbeş yıllık ömrü boyunca doğruluğu, takvası, kaatkarlığı, hilm, vera ve ibadeti darb-ı mesel getirmekle diğer insanlara örnek bir yaşayış ve şahsiyet ortaya koymuştur. Dârimî son derece zeki, yumuşak huylu, güvenilir bir kimse olarak bilinir. Dârimî, bu dünyadan göçeli onbir asır gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen İslami ilimlerde bilhassa hadis sahasında isminden sık sık bahsedilen bir alim olumuş ise bunu Sünen ismi ile meşhur eserine borçludur. Dârimî muhaddis olmakla birlikte aynı zamanda müfessir ve fakih olarak da tanınmıştır.

Tefsir ve fıkıh sahalarında da otorite olmakla beraber daha çok hadis ilmindeki geniş bilgisi ve titizliğiyle tanınmış, hicrî III. yüzyılda hadis ilminin merkezi haline gelen Horasan bölgesinde yetişen âlimlerin önde gelenlerinden biri olmuştur. Mısır ve Şam gibi bölgelerde çağdaşı olan Buhârî’nin henüz bilinmediği sıralarda o tanınmaktaydı. Dârimî cerh ve ta‘dîl ilminde de görüşüne itibar edilen bir âlim olup Ahmed b. Hanbel ile Ebû Hâtim er-Râzî onun hadis tenkidi konusunda otorite olduğunu ifade etmişlerdir. Nitekim Ahmed b. Hanbel Dârimî’nin görüşüne uyarak Yahyâ el-Himmânî’den rivayeti terketmiştir. Tirmizî de es-Sünen’inde yer alan cerh ve ta‘dîl ile ilgili bilgilerin bir kısmını Dârimî’den aldığını belirtmiştir. Böylece gerek hadis öğretimi faaliyetleriyle, gerekse kitap telifi çalışmalarıyla hadis ilminin Semerkant’ta yayılmasında ve bu ilimle ilgili bazı yanlış bilgilerin düzeltilmesinde onun büyük hizmeti geçmiştir. Zamanının önemli siyasî ve itikadî meselesi haline gelen halku’l-Kur’ân konusunda Dârimî de sorguya çekilmiş, fakat herhangi bir cevap vermemişti. Dârimî’nin Hanbelî olduğu ileri sürülmüşse de es-Sünen’inde bazı hadislerden sonra belirttiği görüşlerinden onun herhangi bir mezhebe bağlı olmayan bir müctehid olduğu anlaşılmaktadır[38].

Hadis ilmindeki ehliyeti ve ahlaki kişiliği ile alimlerin övgüsüne mazhar olmuştur. Bilhassa ilmi bakımdan en üst seviyede olan bir devirde yaşamış ve böyle bir devirde Kütüb-i Hamse müelliflerinin hocası olmuştur. Bu durum onun hadis ilmindeki dırayetinin en önemli göstergesidir.

Dârimî’nin Sünen’inin kendine özgü bir mukaddimesi vardır. Sünen’i meydana getiren değişik konulu kitaplar, fıkıh kitaplarındaki tertibe göre düzenlenmiştir. Bu kitapların sonuncusu Fedailu’l-Kur’an’a ait olanıdır. Dârimî’nin bu aserinin ismi hususunda ihtilaflar görülür. Ancak kitabın muhtevası sünen eserlerin özelliğini taşımaktadır. Her sünende olduğu gbii içinde mürsel, münkatı ve mevkuf hadislere yer verilir. Sülasiyyatının çok olması eserin önemli ve ayrı bir özelliğidir.

Dârimî’nin Sünen’i muteber hadis kitabı olarak kabul edilmmiş ve hatta bazı hadisçiler tarafından Kütüb-i Sitte’nin İbn Mâce yerine altıncısı olmaya layık görülmüştür Ancak kitabın bütün hadisleri “sahih hadis” şartlarını taşımadığı için buna “sahih” adının verilip verilemeyeceği münakaşalıdır. Bunun yanında zayıf ravileri az, münker ve şaz hadisleri nadirdir.

Ayrıca genel hatlarıyla yaptığımız incelemede Sünen’deki hadislerin yarısından fazlası Kütüb-i Sitte’nin müellifleri tarafından rivayet edilmiş olduğu, Dârimî’nin tek başına rivayet ettiği hadislerin oranının çok az oludğu tesbit edilmiştir. Bu durum da Sünendeki hadislerin Kütüb-i Sitte seviyesinde olduğunu göstermektedir.

Dârimî bir kısım hadislere notlar eklemiş ve o konuyla ilgili kendi görüşünü belirtmiş bazı raviler hakkında bilgi vermiş ve onları tenkide tabi tutmuştur.

İşte hadise ait yazılmış eserlerin arasında mühim bir yer tutan Sünen’i yazmış olan Dârimî, hadis ilmi sahasında önemli ve katkı sunan bir şahsiyettir. Sünen’i Kütüb-i Sitte arasına girecek kadar sağlam bir sıhhat derecseinde bulunmaktadır[39]

Prof. Dr. Ahmet YILDIRIM,

Anqara Yildirim Beyazit universiteti 

Islom fanlari fakulteti o‘qituvchisi

 

 

Kaynakça

 

  1. Abdülaziz b. Şah Veliyullah Dehlevî, Bustanu’l Muhaddisîn, trc. Ali Osman Koçkuzu, (Ank. 1986).
  2. Akyüz, Hüseyin, Dârimî’nin Bazı Hadislerden Sonra Yaptığı Açıklamalar (Sünen Bağlamında Bir Değerlendirme) Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2019, cilt: XV, sayı: 16. s. 15-47.
  3. Aydınlı, Abdullah, “Dârimî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. (Ankara: TDV Yayınları,1993) 8, 494-495.
  4. Aydınlı, Osman, “Semerkant”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları,2009), 36: 482-483.
  5. Baksaç, Engin, “Şâh-ı Zinde”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2010), 38: 267-269.
  6. Brockelmann, (GAL) Geschichte der Arabishen Litteratur, (Leiden- 1943-1949; Supplementband, Leiden, 1937-1942).
  7. Çakan, İsmail Lütfi, Hadîs Edebiyâtı, (İstanbul, 1985)
  8. Dârimî, Sunenu’d-Dârimî, thk. Fevvaz Ahmed Zemrili ve Halid es-Seb’al Alemî, (Beyrut, 1987).
  9. es-Sem’ânî, el-Ensâb, (Beyrut-1980).
  10. H. H. Schader, “Semerkant”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Ank. 1980).
  11. el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit, Târihu Bağdâd, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf. (Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslamî, 1422/2002), 
  12. el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fi İlmi’r-Rivâye, (Haydarabat 1397).
  13. İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. İdris er-Râzî. Kitâbu’l-Cerh ve’t-Ta’dil. Beyrut: Dâru İhyau’t-Turasi’l-Arabî, 1372/1952.
  14. İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali b, Tehzîbu’t-Tehzîb (Beyrut-1325).
  15. İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, thk. Ali Muhammed Muavvız - Âdil Ahmed Abdilmevcûd (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994).
  16. Kâtib Çelebi (Hacı Halife), Keşfu’ẓ-ẓunûnʿan esâmi’l-kütüb ve’l-funûn, nşr. Kilisli Muallim Rifat – Şerefeddin Yaltkaya, (İstanbul 1360-62/1941-43).
  17. Koçyiği, Talat, Hadis Tarihi, (Ankara: TDV Yayınları 1997).
  18. Moh. Ben, Cheneb, “Dârimî”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Ankara: MEB İslam Ansiklopedisi, 1980), 2, 485-486.
  19. Muhammed Ebû Zehv, Hadîs ve Hadîsçiler, çev. Selman Başaran, M. Ali Sönmez (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2016).
  20. Philip K. Hitti, Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi, Trc. Salih Tuğ, (İstanbul 1980) 
  21. Sandıkçı, S. Kemal, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, (Ankara: Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 1991).
  22. Suyûtî,Celâluddîn Abdurrahman b. Ebîbekr, Tedrîbu’r-Râvî fî Şerhi Takrîbi’n-Nevevî, (Medine-1392).
  23. Şemseddin Sami, Kamusu’l-Alam, (İst.1306).
  24. Sezgin, Fuat, (GAS) Geschicte des Arabischen Schrifftums, (Leiden, 1967).
  25. Taşköprüzade, Miftahu’s-Seade, thk. Kamil Kamil Bekri ve Abduvehhab Ebu’n-Nur), (Kahire-Tsz).
  26. Yakût el-Hamevî, Ebû Abdillah Yakût B. Abdillah Er-Rûmî, Mu’cemu’l-Buldân, Leibzig, 1870, Beyrut Tsz.
  27. Yıldırım, Ahmet, “Orta-Asya Türkistan Cografyasında Yetişen Muhaddisler ve Hadis İlmine Katkıları”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, ed. İsmail Hakkı Göksoy - Nejdet Durak (Isparta: Fakülte Kitabevi, 2007), s. 243-244.
  28. Yıldırım, Ahmet, “Orta Asya’da İslâmî İlimlerin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi”,Orta Asya’da İslâm -Temsilden Fobiye-, 2012, cilt: II, s. 647-682.
  29. Yıldırım, Ahmet, “Türkistan Coğrafyasında Yetişen Ünlü Din Bilginleri”, Yeni Türkiye Dergisi Türk Tarihi Projesi, ( Ankara. 2002), Cilt V, 681-691.
  30. Yıldırım, Ahmet. Dârimî ve Sünen’i. Yüksek Lisans Tezi, (Bursa, Uludağ Üniversitesi, 1990).
  31. Yıldız, Hakkı Dursun, “Abbasiler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 1988), 1, 49-56.
  32. Zehebî, Şemsuddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tezkiretu’l-Huffâz, (Beyrut, Tsz).
  33. Ziriklî, Hayreddin, El-A’lâm, (Beyrut-Tsz).

 

 

 


 

[1] Şâh-ı zinde Özbekistan’ın Semerkant şehrinde Kusem b. Abbas’ın türbesi etrafında zamanla oluşan yapılar topluluğuna denir. Bkz. Engin Baksaç, “Şâh-ı Zinde”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları,2010), 38: 267--269.

[2] İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, thk. Ali Muhammed Muavvız - Âdil Ahmed Abdilmevcûd (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994), 5: 320-321.

[3] Ahmet Yıldırım, “Orta-Asya Türkistan Cografyasında Yetişen Muhaddisler ve Hadis İlmine Katkıları”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, ed. İsmail Hakkı Göksoy - Nejdet Durak (Isparta: Fakülte Kitabevi, 2007), s. 243-244.

[4] S. Kemal Sandıkçı, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadîs, (Ankara: Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 1991), s. 386.

[5] Osman Aydınlı, “Semerkant”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları,2009), 36: 482-483.

[6] Bkz. Hüseyin Akyüz, “Dârimî’nin Bazı Hadislerden Sonra Yaptığı Açıklamalar (Sünen Bağlamında Bir Değerlendirme)”, Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2019, cilt: XV, sayı: 16, s. 16-77.

[7] Geniş bilgi için bkz. Philip K. Hitti, Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi, Trc. Salih Tuğ, (İstanbul 1980) , 2, 458-472; Hakkı Dursun Yıldız, “Abbasiler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları,1988), 1, 34-37.

[8] Bkz. el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit, Târihu Bağdâd, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf. (Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslamî, 1422/2002), 10, 30; es-Sem’ânî, el-Ensâb, (Beyrut-1980), 5, 252; Ziriklî, el-A’lam, (Beyrut-Tsz), 4, 230; Brockelmann, - Brokelmann; (GAL) Geschichte der Arabishen Litteratur, (Leiden- 1943-1949; Supplementband, Leiden, 1937-1942), 1, 271; Fuat Sezgin; (GAS) Geschicte des Arabischen Schrifftums, (Leiden, 1967),1, 114; Moh. Ben, Cheneb, “Dârimî”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Ankara: MEB İslam Ansiklopedisi, 1980), 2, 485-486; Abdullah, Aydınlı “Dârimî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. (Ankara: TDV Yayınları,1993) 8, 494-495; İsmail L. Çakan, Hadîs Edebiyâtı, (İstanbul, 1985), s. 80-84.

[9] İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. İdris er-Râzî. Kitâbu’l-Cerh ve’t-Ta’dil. (Beyrut: Dâru İhyau’t-Turasi’l-Arabî, 1372/1952), 5, 99; Ayrıca krş. el-Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdad, 10, 29; es-Sem’anî, el-Ensâb, 5, 252; İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali b, Tehzîbu’t-Tehzîb (Beyrut-1325), 5, 294;, 22; Taşköprüzade, Miftahu’s-Seade, thk. Kamil Kamil Bekri ve Abduvehhab Ebu’n-Nur), (Kahire-Tsz) 2, 145; Brockelmann, GAL, 1, 271; Fuat Sezgin; GAS, 1, 114.

[10] Bkz. Es-Sem’ani, el-Ensâb, 5, 25.

[11] Bkz. Yıldırım, Dârimî ve Sünen, s. 8-9.

[12] Şemseddin Sami, Kamusü’l-Alam, (İst.1306). 4, 2626; Ayrıca bkz. Yakut Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, III, 247-250; H. H. Schader, “Semerkant”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Ank. 1980), 10, 469-71.

[13] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 229.

[14] El-Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 10, 32; es-Sem’ânî, el-Ensâb, V, 251; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 228; Brockelmann, GAL, 2, 270; Fuat Sezgin , GAS, 1, 114; Moh. Ben, Cheneb, “Dârimî”, İA, 3, 485; Aydınlı, “Dârimî”, 8, 494-95.

[15] Abdülaziz b. Şah Veliyullah Dehlevî, Bustanu’l Muhaddisîn, trc. Ali Osman Koçkuzu, (Ank. 1986), s. 92.

[16] El-Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, X, 32.

[17] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 228.

[18] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 228-229; Yıldırım, Dârimî ve Sünen, s. 13-14.

[19] Es-Sem’ânî, el-Ensâb, V, 251; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 224.

[20] Bkz. Yıldırım, Dârimî ve Sünen, s. 15-29; Aydınlı, “Dârimî”, 8, 494.

[21] Talebeler hakkında geniş bilgi için bkz. İbn Ebî Hâtim, Kitâbu’l-Cerh ve’t-Ta’dil. 5, 99; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 224; Moh. Ben, Cheneb, “Dârimî”, İA; 3, 485; Aydınlı, “Dârimî”, 8, 494.

[22] Bkz. Yıldırım, Dârimî ve Sünen, s. 30-32.

[23] Bkz. İbn Ebî Hâtim er-Râzî, Kitâbu’l-Cerh ve’t-Ta’dil, 5, 99.

[24] El-Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 10, 32.

[25] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 227.

[26] İbn Ebî Hâtim er-Râzî, Kitâbu’l-Cerh ve’t-Ta’dil, 5, 99.

[27] Eserleri hususunda geniş bilgi için bkz. El-Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, 10, 29; Es-Sem’ânî, el-Ensâb, 5, 251; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 228; Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, (Medine-1392) I, 74; Fuat Sezgin, GAS, 1, 114; Moh. Ben, Cheneb, “Dârimî”, İA, 3, 485-86.

[28] Moh. Ben, Cheneb, “Dârimî”, İA, 3, 485-86; Aydınlı, “Dârimî”, 8, 494.

[29] Kâtib Çelebi (Hacı Halife), Keşfu’ẓ-ẓunûnʿan esâmi’l-kütüb ve’l-funûn, nşr. Kilisli Muallim Rifat – Şerefeddin Yaltkaya, (İstanbul 1360-62/1941-43), 1, 522.

[30] İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, 5, 295; Adil Nüveyhiz, Mucemu’l-Mufessirîn, 1, 312.

[31] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 227.

[32] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 12, 227.

[33] Bkz. Zafer Kiraz, Hadis Tarihinde Mukaddime Geleneği (Sünen-i Dârimî örneği) s. 21-22.

[34] Abdullah Aydınlı, Sünen-i Dârimî Tercümesi, ( İstanbul, Madve Yayınları, 1994), 1, s. 56.

[35] Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. 210.

[36] Kettânî, er-Risâletu’l-Mustadrefe, s. 32.

[37] Konuları muhtevasıyla ilgili Dârimî, Sunenu’d-Dârimî, thk. Fevvaz Ahmed Zemrili ve Halid es-Seb’al Alemî, (Beyrut, 1987) nüshası kullanılmıştır.

[38] Bkz. Aydınlı, “Dârimî”, 8, 494.

[39] Bkz. Yıldırım, Dârimî ve Sünen, s. 81-82.

Izoh qoldirish