27.05.2022

MÂTURÎDÎ’NIN YETIŞTIĞI COĞRAFI VE SIYASI ORTAM

Mâverâünnehir, Ceyhun nehrinin doğu tarafı olup  Bu nehrin batı tarafına da Horasan denilmekt edir. Bölgede, Tirmiz, Nesef, Taşkent, Fergana, Buhara ve Semerkand gibi önemli kültür merkezleri bulunmaktadır. İmam Mâturîdî ilmin merkezi haline gelen Semerkand şehrinde dünyaya gelmiştir. Mâverâünnehir, Samaniler’in yönetimi altına girince Türkler arasında İslamiyet’in yayılma süreci daha da hızlanmış oldu.[1]

O dönemde Mâverâünnehir bölgesindeki şehirler, birer kültür merkezi haline geldiler. Yollar, kaleler, camiler, mescitler, ribatlar, tekke ve zaviyeler ile çeşitli hayır kurumları inşa edildi. İslami ilimlerden başka tıp, matematik, astronomi, felsefe, fizik, kimya, tarih ve coğrafya gibi alanlarda da büyük bilg inlerin yetişmesine ortam hazırlamıştır.

İşte böylesine Türklerin ve ilim adamlarının itibarlı olduğu bir ortamda, Ebu Mansur Muhammed el-Mâturîdî ortaya çıktı ve Sünni inanç sistemini yazdı ve yaydı.

 Mâturîdî’nin yetiştiği çevre siyasi açıdanhuzurlu olmakla beraber çeşitli düşüncelerin, bidat içerikli görüşlerin, farklı din ve mezheplerin var olduğu fikirsel bağlamda karışık bir çevreidi.

Çünkü bölgede, özellikle Türklerin hâkimiyeti altında olan yerlerde, Hanefilik âdeta milli bir mezhep haline gelmişti. Dolayısıyla Mâturîdî’nin içinde doğup büyüdüğü kültürel çevrede Haricilik, Mutezile, Zeydilik, İsmaililik gibi pek çok siyasi ve itikadi mezhep itikadda Mürcie ve Fıkıhta Hanefilik kadar etkili olamamıştır.

Mâturîdî’nin Yaşadığı Çağda Dini ve Fikri Akımlar:

Mezhepler, kendi içlerinde, dini görünümlü siyasi mezhepler, itikadi (inançla ilgili) mezhepler ve fıkhi ( ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerle ilgili) mezhepler diye ayrılırlar. Mâturîdî’nin yaşadığı çağda var olan mezheplerin belli başlıları Eşarilik, Haricilik, Babekilik, Cebriyecilik, Dehrilik, Kerramilik, Selefilik, Mürcielik ve Mutezilecilik gibileridir. Bu akımlardan özellikle Selefiy ye, Mutezile ve Eşariyye’nin, Maturiliğin ortaya çıkmasında ve taraftar toplamasında etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Selefiyye: Genel olarak sahabe ve tabiûn mezhebinde bulunan fukaha ve muhaddisûnun yolu şeklinde tarif olunmaktadır[2].

Hicri III. Yüzyıl başlarında ortaya çıkan bu zümrenin yolunun, Kur’ân ve Sünnet yolu olduğu ifade edilmektedir.

Mutezile: Zamanla İslam yayılmaya başladı ve dine giren insanların sayısı hızla arttı. Dine yeni girenlerin sordukları sorulara selefiler cevap veremediler.

 Ortaya çıkan sorunları çözmek için aklı kullanmak gerekiyordu ama o dönemde aklı sadece filozoflar kullanıyordu. Onlar aklı kullanmakla beraber dinin kaynaklarını da hiçe sayıyorlardı.  İşte böyle bir ortamda İslam dinini aklı kullanarak savunmak üzere Mutezile mezhebi ortaya çıktı.

Vasıl b. Ata (131/748) ve Amr b. Ubeyd (143/761) Basra’da Hasan Basri’nin (110/728) ders halkasında kebire (büyük günah) işleyenin ne mümin ne kâfir olmadığını beyanla, bu kimsenin "el-Menziletü Beyne’l-Menzileten" de (İman ve Küfür gibi iki makam arasında) olduğunu söyleyerek ayrılmalarından dolayı bu isimle adlandırılmışlardır.

Buna göre, Hariciler şiddet ve sertlik yolunu seçip sadece kendilerini mümin sayıyor, Mürcie ise uzlaşmacı bir yol takip ederek Şia’yı, Havaric’i ve bunların karşısında olanları mümin kabul ediyordu.

Eşariyye: Sünnet ve Cemaat Ehli’nin iki büyük kolundan birisi itikadda Eşariyye mezhebidir. Ebu’l-Hasen Ali b. İsmail el-Eşari el-Basri’yi itikadda imam olarak kabul edenlere Eşariyye denilmektedir. İmam Eşari, 260/875 yılında Basra’da doğmuş, 324/936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. O tarihlerde büyük bir bilim merkezi olan Basra şehrindeki âlimler ve bilimsel tartışma ortamı Eşari’nin yetişmesinde son derece etkili olmuştur.

 Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Kelam okulunun ilk kurucularından olan Eşari, önceleri o sıra larda revaçta olan Mutezile Kelamı içerisinde yetişmiş bir âlimidi[3]. Eşari, meşhur mutezili âlim Ebu Ali el-Cübbai’nin (303/916) hem talebesi ve hem de üvey oğludur. Bu sebeple yaklaşık kırk yaşına kadar Mutezile’yi savundu ve bu alanda eserler yazdı.

Mutezile’nin görüşlerini reddeden Eşari, ömrünün kalan yaklaşık yirmi beş yılını mutezile ve bütün ehl-i bid’atı redd, Ehl-i Sünnet akidesini izah ve ispat ile geçirmiştir. Eşarilik, önce Irak ve Suriye’de yayılmıştır. Daha sonra Selçuklu veziri Nizamulmülk’ün kurduğu medreselere Mısır ve Mağrib ülkelerine kadar yayılmıştır.

Eşariyye’nin hizmetleri inkâr edilemeyecek kadar açıktır. Her asırda Maturidiyye’den sonra en çok Müslüman nüfusunu bünyesinde toplayabilmiştir. Ayrıca Hanefi ve Hanbelîlerin bir kısmını teşkil eden Sünni Müslümanlar Eşariyye’ye mensuptur[4].

Eşari’nin dinde aklı kullanması Mâturîdî ile Selefiye arasında bir çizgi üzerinde kabul edilir.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirizAklı kullanma ve akla önem verme konusunda Mâturîdî’nin, Eşariden daha çok Mutezileye yakın olduğunu söyleyebiliriz. Dolaysıyla İmam Mâturîdî’nin ortaya çıkmasında Selefiyye, Mutezile ve Eşariyye’nin önemli ölçüde etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynaklar:

[1] Barthold, W, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Yay: K.Y. Kopraman- A. İ. Aka, Ankara, 1975, s. 76.

[2]İzmirli, İsmail Hakkı, Yeni İlm-i Kelâm, İstanbul, 1341h, c. I, s. 98; Akseki, Ahmet Hamdi, İslâm Dini, Ankara, 1962, s. 49.

[3]Tunç, Cihat, Kelam İlminin Tarihçesi ve İlk Kelam Okullar, Kayseri, 2001, s. 45.

[4]Doğan, Lütfi, Ehl-i Sünnet Kelamında Eşariyye Mektebi, Ankara, 1961, s. 24.

 

✍️ Sadullaev Farrukh Umedullo o’g’li,

İmam Tirmizi Uluslararası Bilimsel Araştırma Merkezi Başkanı yardımcısı

 

Izoh qoldirish